top of page

Annenin / Bakımverenin Kapsayıcılığı

Bir bebeğin anneye/bakımverene duyduğu ihtiyacın önemini ve bu ihtiyaçların nasıl

karşılanacağını konuşurken o annenin neye ihtiyacı olduğunu bu kadar konuşmayabiliyoruz bazen. Hamilelik döneminde herkes annenin (ve dolaylı yoldan bebeğin) ihtiyaçlarına pervane olurken doğumdan sonra bebeğin o muhtaç ve savunmasız hali bizi bebeğin iyilik haline yöneltiyor ister istemez. Ancak aslında biliyoruz ki bebeğin temel ihtiyaçları karşılansa da o bebeğin gerçek iyilik hali için annenin iyi olması gerekiyor en başta...Tıpkı bir uçak yolculuğunda çocuğumuzu hayatta tutabilmek için önce oksijen maskesini kendimize taktığımız gibi..


Bebeğin de hayatta kendine özgü, biricik olan varlığını ortaya koyabilmesi için

annenin varlığını ortaya koyabilmesi gerekir en başta. Doğumdan sonra bir anne bebeğini

hayatta tutmaya, onu büyütmeye, bir taraftan da onunla yakınlık geliştirmeye çalışırken

hayatına kattığı bu yeni anne kimliğini onaylayacak kucaklayıcı bir çevreye ihtiyaç duyar

çoğunlukla. Bebeğin kapsayıcı bir anneye ihtiyacı olduğu gibi annenin de onaylayıcı ve

kucaklayıcı bir çevreye ihtiyacı vardır. Bu onay alma ihtiyacı annelik kimliğinin oluşmasında

gerekli olan kendini keşfetme yoluna yöneltir onu. Aynı zamanda anneliğin yeni alanına dâhil olmasını sağlarken bu yeni alanda yalnız olmadığını hissettirir. Anneler birbirini parkta, hastanede, nerede bulurlarsa bulsunlar o bilgi alışverişiyle destek ihtiyaçlarını karşılamaya yönelirler hep. Çünkü neye ihtiyaçları olduğunu bilirler.


Bir kadın bebeğinin doğumuyla beraber bir anne olarak yeniden doğduğunda annesi

hayatta olmayabilir, yakınında yaşamayabilir ya da duygusal açıdan uzak da olabilir. Bunların hiçbirisi annenin bebeğini ve kendini var etmesi için gerekli olan ihtiyaçlarını yaşamasına engel oluşturmaz. Erişimi imkânlardan dolayı zor da olsa bunu sosyal bir lüks olarak değil bebeğin ve onunla birlikte doğan annenin iyilik hali için bir ihtiyaç olarak görürsek o kapsayıcı ve kucaklayıcı çevreyi bulma şansımız her zaman vardır...


Bir bebek doÄŸduÄŸunda onunla birlikte bir anne ve bir baba da doÄŸar. Ancak ilk baÅŸta

bebeğin doğumu anneden olduğu için onunla daha iç içe bir yaşamı olur. Henüz bebeğin iç ve dış dünyadan gelen uyaranlarla baş etme kapasitesi gelişmemiştir. Bu nedenle onun

acıkmasını, üşümesini, çaresizliğini, öfkesini hissedip söze döken, başa çıkılabilir hale

dönüştüren, özümsemesine yardımcı olan ilk kişi annedir. Bebeğin gelişimi için bebek ile

uyumlanır, onun duygularını anlamlandırıp dönüştürür, bir diğer deyişle ona her açıdan

kapsayıcı olur.


Erken dönemdeki baba ise, anne çocuk ilişkisini koruyup kollayan, bir arada tutan,

yeri geldiğinde bebeğe bakım veren yapıyı bütünleştiren bir figürdür (Winnicott, 1967). Baba, bütünleşmiş anne bebek ilişkisini kapsayarak gerekli desteği sağladığında annenin de yükü ve kaygıları azalacağı için bebeğin ihtiyaçları daha sağlıklı koşullarda giderilmiş olur. Bebek büyüdükçe özellikle ayrılma bireyleşme dönemine girilmesiyle beraber çocuğun anneye fiziksel bağımlılığı giderek azalır. Bu noktada baba çocuğun bireyselleşmesini ve diğer ilişkilere de açılmasını kolaylaştırır. Babayla kurduğu ilişki ilk sosyal ilişkidir. Bu ilişkinin başlamasında ve sürdürülmesinde annenin de çok büyük bir rolü vardır. Bebek, aynı zamanda annenin nasıl baktığı ve nasıl konumlandırdığı ile de görür babayı. Bu durum, babanın bu rolü üstlenmesi, annenin de ayrışmasına izin vermesi ve baba çocuk ilişkisine alan açmasıyla olur. Anneden uygun şekilde ayrışıp özerkleşen babayla ilişki kuran çocuk özyeterlilik ve özgüvene dair zemini de hazırlar. Çocuğun ruhsallığını belirleyip diğer ilişkilerinin temelini oluşturan anne baba çocuk üçgeni yaşamı boyunca onu güvende tutan bir gemi gibidir. O geminin sağlam olup batmaması ve yeni ilişkilere yelken açması da hem anne hem de babanın kapsayıcılığı, birbirlerine sağlıklı ilişkiler kurmaları için alan açmaları ve aralarındaki güçlü bağlarla ilişkilidir.



Gonca Bilgiç

Uzman Psikolog

bottom of page