Duygu ÇATALTAŞ SIPÇIKOĞLU

Çocuklarda Uyum ve Davranış Sorunları

En son güncellendiği tarih: 21 Eki 2023

*Uyum ve Davranış Bozukluğu Nedir?

Bireyin içinde bulunduğu çevre ile dengeli ilişki kurabilmesi ve bu ilişkiyi sağlıklı bir şekilde sürdürebilme becerisine uyum denir.

Çocuklar büyüme süreçleri boyunca çeşitli beceriler kazanırlar. Kazanılan her beceri ile birlikte birçok da sorunla karşılaşırlar. Bu sorunlar karşısında anne baba ve yakın çevre uygun tutum ve davranışlar sergilediklerinde yaşanan sorun kolaylıkla halledilirken, uygun olmayan tutumlar karşısında yaşanan sıkıntılar kalıcı uyum ve davranış sorunlarına dönüşebilir.

*Uyum Bozukluğu ile Normal Davranış Birbirinden Nasıl Ayrılır?

Çocuğun gelişim dönemine bağlı olarak yaşadığı olağan sorunlarla, uyum bozukluğu olarak kabul edilen davranışlar arasında ayırım yapmak anne babalar için zor olmaktadır. Yaşanan sorunun gelişim döneminden mi kaynaklandığı, yoksa gerçek anlamda bir davranım bozukluğu mu olduğunu anlamak için şu noktalar göz önünde tutulmalıdır:

Çocuğun gelişim dönemi: Davranış belli bir gelişim döneminde görülen geçici bir durum olabilir. Örn: 4-5 yaşına kadar olan gece işemeleri, 2-3 yaşlarında ortaya çıkan uyku bozuklukları, kısa süren konuşma düzensizlikleri kaygı duyulmasını gerektirmez.

Belirtinin sıklığı: Çocuğun yaptığı davranışın ne kadar sıklıkta yapıldığı önemlidir. Ara sıra söz dinlememe, yaramazlık yapma, evde huysuz ve hırçın ama dışarıda uyumlu olan çocukların davranışları olağandır. Her söylenene zıt davranışlar gösteren, okulda ve çevrede sürüp giden davranışlar ruhsal açıdan incelenmelidir.

Davranışın şiddeti: Davranışın yoğunluğu arttığında sorun sinyali verir.

Davranışın sürekliliği: Süreklilik gösteren davranışlarla bir müddet olup kaybolan davranışlar aynı düzeyde tutulamaz. Örn: kardeş kıskançlığı nedeniyle hırçın ve huysuz olan çocuğun davranışı normal olarak nitelendirilebilir. Ancak çeşitli nedenlerle sorunların sürmesi uyumsuzluk olarak nitelendirilir.

Bir davranışın başka davranışlara eşlik etmesi: Örn: Sadece gece altını ıslatmak yeterli değildir bunun yanında kekemelik, korku, kaygı gibi durumlar da söz konusu ise bu durumda davranım bozukluğu olduğu söylenebilir.

Sorunun dışa vurulmaması: Çocukların hepsi ruhsal sorunlarını dışa vurmaz. Dıştan belirti göstermeyen içten birçok sorun yaşayan çocuk bunları davranış sorunu yokmuş gibi gösterebilir ancak çocuğun her zaman uyumlu ve dengeli davranması beklenemez. Yaşadığı sorunlarla kendisinin başa çıkmaya çalışması ve yorulması sonucu belirtiler göstermeye başlar.

Çocuğun geçmiş yaşantılarının incelenmesi: Çocuğun geçmişteki uyumunun ve olumlu özelliklerinin de incelenmesi gerekmektedir. Geçtiği gelişimsel dönemlerde sapmaları olan çocuklarda aile desteği ve aile tutumlarının olumlu ya da olumsuz olması nedeniyle geçici ya da kalıcı uyumsuzluk durumu oluşabilir.

*Uyum ve Davranış Bozukluklarına Yol Açan Nedenler Nelerdir?

  • İhmal: Çocuğun fiziksel, duygusal ve sosyal gereksinimlerinin zamanında ve yeterince karşılanmaması.

  • Anne baba tutumları: Aşırı baskıcı, zorlayıcı, gevşek veya aşırı korumacı tutumlar.

  • Şiddet: Fiziksel, duygusal ya da sözel olarak çocuğa zarar verme, aşağılama, uzun süreli ve aşırı cezalandırma.

  • Ayrılık: Anne babadan uzun süreli ayrı kalma, sık bakıcı değişiklikleri.

  • Boşanma

  • Ölüm

  • Günlük rutinde yaşanan büyük ve ani değişimler

  • Kardeş doğumu

  • Kaza, hastalık, afet gibi travmatik olaylar

*Çocuklarda Görülen Uyum ve Davranış Bozuklukları Nelerdir?

Uyum ve davranış bozuklukları üç ana başlık altında listelenebilir. Bunlar;

Alışkanlık bozuklukları: Parmak emme, tırnak yeme, alt ıslatma, dışkı kaçırma, mastürbasyon, saç koparma.

Davranış bozuklukları: Yalan söyleme, çalma, inatçılık, zarar verme.

Duygusal bozukluklar: Korku, kaygı, çekingenlik, tik, kekemelik, uyku ve yeme bozuklukları.

*Bu Davranış Bozukluklarının Özellikleri Nelerdir? Nasıl Oluşur? Nasıl Davranılmalı?

Parmak emme:

Çocukların doğuştan sahip oldukları en önemli reflekslerden biri emme refleksidir. Doğumdan sonraki ilk bir yıl içerisinde parmak emme normal olarak kabul edilir. Emme, haz yaratan ve psikolojik olarak rahatlamayı sağlayan bir davranıştır. Psikolojik sorun ve gerginliklerin sonucu olarak gelişebilir.

Ev ortamında yaşanan gerginlikler, yeni bir kardeşin doğumu, emme ihtiyacının yeterince doyurulmamış olması gibi durumlar parmak emme davranışının daha sık görülmesine neden olan durumlardır. Genellikle 2 yaş civarında azalması, hatta yok olması beklenen parmak emme davranışı bazı durumlarda çocuk okula başlayana kadar devam eder. Hatta bazen okul zamanında da bu davranışın devam ettiği görülür. Parmak emmenin 2 yaştan sonra devam etmesi durumunda bunun bir uyum ve davranış sorunu olarak görülme olasılığının yüksek olduğu düşünülür.

Nasıl Davranılmalı?

Öncelikle parmak emme davranışının nedenleri, çocukta kaygı uyandıran bir olayın var olup olmadığı araştırılmalıdır. Asıl neden ortadan kalkmadıkça parmak emme davranışı da devam eder. Çocuğun emme ihtiyacı gerek anne memesi gerekse emzik ve biberon kullanımıyla yeterince karşılanmalıdır. Emmenin haz verdiği gerçeği ve bu davranışın 2 yaşa kadar normal olduğu kabul edilmelidir. Hatalı davranışlar sergilenmemeli, çocuk doğru olmayan fikirlerle korkutulmamalıdır.

Bu davranışın hoşa gitmediği sakin bir dille belirtilmeli, bırakmayı denemesi konusunda cesaretlendirilmelidir. Alışkanlıktan vazgeçirmek için uygun zaman seçilmelidir. Çocuğun hasta olması ya da yeni bir kardeşin gelmesi alışkanlığın vazgeçirilmesi için uygun zamanlar değildir.

Tırnak yeme:

Tırnak yeme en sık görülen davranış sorunlarından biridir. Çoğunlukla 3-4 yaşlarından önce başlamaz. Çocukların %33’ünde tırnak yeme davranışı görülür. Bu oran erken ergenlik çağına kadar sürer. Ergenlik çağında tırnak yiyen çocukların oranı % 40-45’e yükselir. Ailede aşırı baskılı ve otoriter bir eğitimin uygulanması, çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, ilgi ve sevgi yetersizliği, kıskançlık, sıkıntı ve gerginlik, anne baba geçimsizlikleri, anne babanın aşırı kaygılı olması, çocuğu aşırı derecede koruyup kollaması tırnak yemeye sebep olan başlıca etkenler arasında sayılabilir. Ayrıca tırnak yeme taklit yoluyla da edinilebilen bir davranıştır.

Nasıl Davranılmalı?

En etkili yöntem 4 yaşına kadar bu alışkanlığın ebeveyn tarafından görmezden gelinmesidir. “Tırnağını yeme, elini ağzından çek” gibi uyarılarda bulunmak davranışın azalmasından çok artmasına neden olur. Asıl olan, çocuğun bu alışkanlığı kazanmasına neden olan etkenleri saptayıp ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Fakat çocuğun kendisini güvensiz hissetmesi halinde bu alışkanlığa yeniden başladığı görülür.

Alt ıslatma:

Tuvalet eğitimi almış olan bir çocuğun alt ıslatma sorunu yaşamasının temelde iki nedeni olduğu düşünülür; çocuk ya duygusal ya da fiziksel bir sorun yaşamaktadır. Öncelikle organik bir sorun olup olmadığı belirlenmelidir. Ateşli hastalıklar, idrar yolu enfeksiyonları, şeker hastalığı, nörolojik hastalıklar alt ıslatma davranışının görülmesine yol açar. Fiziksel bir problemden kaynaklanan alt ıslatma davranışı kısa süreli ve geçicidir. Hastalığın tedavi edilmesi ile ortadan kalkar. Özellikle erkek çocuklarda görülen alt ıslatmanın en önemli nedeni kalıtsal olmasıdır. Eğer ebeveynlerden birinin geçmişinde bu sorun varsa çocukta görülme olasılığı %25, her iki ebeveynde de varsa %65 artmaktadır.

Genetik nedenlerden kaynaklanan alt ıslatmanın ergenlik döneminde ortadan kalktığı görülmektedir. Çocuğun uykusunun çok derin olması ve tuvaletinin geldiğini fark etmemesi de alt ıslatma nedenlerinden birisidir. Ancak çocuğun gelişimi normalse, tuvalet eğitimi uygun yaşta verildiyse, tuvalet eğitimini tamamladığı halde aralıklı da olsa gece ve/veya gündüz alt ıslatma davranışı varsa o zaman bunun psikolojik kaynaklı olduğu düşünülür. Yeni bir yere taşınmak, boşanma, aile bireylerinden birinin ölümü, yeni bir kardeşin gelmesi ya da tuvalet eğitimi sırasında çocuğun zorlanması, cezalandırılması gibi nedenler duygusal kaynaklı alt ıslatma sorununu gündeme getirebilir.

Nasıl Davranılmalı?

Altını ıslatma davranışının tıbbi bir nedenden olup olmadığını belirlemek gerekir. Ailenin çocuğu ile kurduğu iletişimde tutarlı ve kararlı olması önemlidir. Ailenin tuvalet eğitimi için çocuğun idrar kontrolü konusunda belli bir olgunluğa ulaşmasını beklemesi gerekir. Anne baba tuvalet eğitimi verirken çocuğa korku ve endişe vermemeye özen göstermelidir. Anne baba hiçbir zaman çocuğunun altına yapması konusunda çocuğun yanında bu rahatsızlığını dile getirmemelidir. Çocukta tek başına görülen yatak ıslatma dengeli, mutlu ve uyumlu çocuklarda kaygı uyandırıcı olmayabilir. Çocuğun uykusunun derin olması nedeniyle oluşan altını ıslatma sorununun çözümüne yönelik olarak çocuğu sık sık tuvalete kaldırmak ve gece yatarken çok sulu besinleri vermemek uygun olur. Altını ıslatma problemi ciddi boyutlara ulaştığında bir uzmandan yardım alınmalıdır.

Dışkı kaçırma:

Altını ıslatmadan daha ağır bir ruhsal uyumsuzluk göstergesidir. Genellikle yetersiz ve gevşek bir eğitim nedeniyle dışkı tutma alışkanlığının kazanılmamış olmasından kaynaklanır. Dışkılama düzene girdikten bir süre sonra da bozulmuş olabilir. Altını ıslatmadaki gibi ruhsal etkenlere bağlı olarak ortaya çıkar. Kardeş doğumu, anneden ayrılık, hastaneye yatış gibi çeşitli korku ve kaygılar çocukta gerilemeye yol açabilir. Bu davranış hem annenin ilgisini çekmek, hem de başkaldırmak amaçlı yapılabilir. Bazı çocuklar tuvalete gitmeye karşı direnç gösterir. Okulda dışkısını tutarken evde dışkı kaçırabilir. Dışkı sorunu olan çocuklar genellikle yaşlarından küçük davranan okula uyumları yetersiz, arkadaş ilişkileri bozuk, bağımlı ve inatçı çocuklardır.

Nasıl Davranılmalı?

Çocuğun dışkı kaçırma probleminin tıbbi bir nedenden kaynaklanıp kaynaklanmadığının belirlenmesi gerekir. Çocuğun üzerindeki gereksiz baskıların kaldırılması ve aşırı titiz tutumlardan vazgeçilmesi gerekir. Çocukla olumlu bir iletişim kurularak onun değerli olduğunu hissetmesini sağlamak yararlı olur. Çocuğun dışkısından tiksinme yerine dışkısını tuvalete yaptığı zamanlarda ödüllendirmek gerekir. Çocuk 3-4 kez belirli aralıklarla tuvalete oturtulmalıdır.

Mastürbasyon:

Çocuğun cinsel bölgeleriyle oynayarak kendini uyarması ve rahatlama sağlaması durumudur. Çocukluk mastürbasyonunu tanımlamak için çocuğun genital bölgesinde fiziksel bir sorun olmadığını saptamak çok önemlidir. Kimi zaman, bazı genital sorunlar bölgede kaşınmaya ve tahrişe yol açar ve çocuğun dikkatini o bölgeye yöneltmesine neden olur. Bunun dışında bazı çocuklar, bedenlerini keşfetmek, bazıları çeşitli duygusal zorluklarıyla baş etmek, bazıları da uykuya geçerken rahatlamak için mastürbasyona başvurabilirler.

Mastürbasyona en sık olarak 3-6 yaş arasında rastlanır. Bu dönemdeki çocuk, artık cinsel kimliğini bilmektedir ve bedenini keşfetmeye büyük önem vermektedir. Cinsel bölgesiyle oynadığında duyduğu hazzı tekrar yaşayabilmek için bir yere sürtünerek, bir nesneyi kendisine sürterek veya eliyle kendisini uyarabilir. Çocuk, bunu odasında yalnızken yapabileceği gibi, kalabalık ortamlarda, kendini kontrol etmede çok zorlanarak da yapabilir.

Bazı hallerde çocuk o derece enerji harcar ki, ter içinde kalır, kızarır, hatta sesler çıkarabilir. Yine aşırı hallerde, çocuğun cinsel bölgesi tahriş olabilir. Mastürbasyon, genellikle ortaya çıkışından bir süre sonra kendiliğinden kaybolur. Ancak, ailenin olaya gerektiğinden fazla ilgi göstermesi durumunda veya çocuğun yasadığı duygusal zorluklar kapasitesinin üstünde olduğunda, mastürbasyon bir ilgi çekme, rahatlama ve kaçış yöntemi olarak görülebilir.


 
Nasıl Davranılmalı?

Çocuğun bu davranışı fark edildiğinde bu konuya sert tepki gösterilmemeli, çocuk korkutulmamalı, mastürbasyon yaptığı fark edildiğinde, bu işi kendi odasında yapması söylenmeli, kısa bir süre sonra yanına gidip işi sonlandırması sağlanmalı, dikkati başka bir konuya yönlendirilerek, onunla oyun oynanmalıdır.

Saç koparma:

1-2 yaş kız çocuklarında daha çok görülür. Çocuğun stresini yenmek için yaptığı bir harekettir. Bu davranışın en büyük nedeni anneyle çocuk arasında duygusal bağın kurulmamış olmasıdır. Duygularını ifade etmede güçlük çeken, yasak ve baskı altında büyüyen kız çocuklarında saç koparma davranışına daha sık rastlanmaktadır.

Nasıl Davranılmalı?

Çocuk elini saçına götürdüğünde uyarılmamalı, dikkati başka yöne kaydırılmalıdır. Saçı toplamak, toka takmak kısa süreli çözümler sağlayabilir. Eğer çocuk sinirlendiğinde yüzünüze bakarak saçını çekiyorsa bu davranışa tepki vermemek gerekir. Ancak davranışın duygusal kaynaklı olabileceği düşünülüyorsa mutlaka uzman desteği alınmalıdır.

Yalan söyleme:

Çocukların söylediği yalanlarda çocuğun gerçeği iyi değerlendirememesi, gördüğü ve duyduğu şeyleri uydurması veya olmamış şeyleri olmuş gibi anlatması söz konusudur. Çocukları yalana iten çoğunlukla yetişkinlerin gerçek karşısındaki çelişkili tutumlarıdır. Çocuk yalan söylese bile anne babasının yalanlarına karşı çok duyarlıdır.

Anne ve babanın yalanına çocuğunu ortak etmesi ve bunun sonucunda çocuğa susması konusunda ödüller vaat etmesi ile çocuk yalanlardan kendine kazanç sağlamak gibi bir alışkanlık elde eder. Bazı çocuk yalan söylerken bir özlemini dile getirebilir veya bunun tam karşıtı bir tutum takınabilir. Çocuk anne ve babasının beklentilerini karşılamakta güçlük çekiyorsa ya da ceza korkusu varsa yalana başvurur.

Nasıl Davranılmalı?

Kendine güven duygusu aşılanmalıdır. Anne baba tutumlarında çelişkili durumlardan kaçınılmalıdır. Çocuğa uygun modeller sunulmalıdır. Çocuğu doğru söylemeye teşvik edici pekiştireçler kullanılmalıdır. Çocuğun söylediği yalanı doğrudan yargılamak yerine yalan söylemeye teşvik eden nedenler araştırılmalıdır. Çocukla sağlıklı iletişim ve etkileşim kurulmalıdır. Çocuğun yapacağı olumsuz davranışlar karşısında alacağı tepkilerle başa çıkma yolları öğretilmeli ve yalandan uzaklaştırılmalıdır.

Çalma:

Okul öncesi dönemde mülkiyet duygusu tam olarak gelişmemiştir. Bu dönemdeki çocuklar, başka birine ait bir eşyayı izinsiz olarak almanın kötü bir davranış olduğunu anlamakta güçlük çeker. Bu nedenle, çalma davranışının bir uyum ve davranış bozukluğu olarak değerlendirilebilmesi için çocuğun ilkokul çağına gelmiş olması gerekir.

Çalma davranışının altında yatan sebepler, aşırı disiplinli tutum, kıyaslamacı tutum, anne babanın paraya aşırı düşkünlüğü veya cimrilik, maddi cezalar verme, gereksinimlerin giderilmemesi, önceki çalma davranışının pekiştirilmesi, çocuğun kendini değersiz hissetmesi ve özgüven kaybı, kıskançlık ve rekabet duyguları ile sevgisizlik ve ilgisizlik olarak belirtilebilir.

Nasıl Davranılmalı?

Öncelikle çocuğa kendisine ait olmayan bir şeyi almasının doğru olmadığı söylenmeli ve kendisine ait bir şeyi izinsiz alındığında nasıl hissedeceğini düşünmesi sağlanmalıdır. 4-5 yaşlarından itibaren çocuklar, davranışlarının karşısındaki kişide bırakacağı etkiyi anlamaya başlarlar. Bu noktada dramatizasyon oyunları işe yarayabilir. Eşyasını aldığı kişiden özür dilemesi gerektiğini öğretilmeli, eşyayı sahibine vermesini sağlanmalıdır. Sakin ve kararlı olunmalıdır. Suçlayıcı, eleştirici ya da kızgın davranılmamalıdır.

İnatçılık:

İnatçı çocuk gergin anne çocuk ilişkisinin bir sonucudur ve başlangıcı bebeklik dönemine kadar gider. Annenin tuvalet eğitimi veya yemek konusunda çok katı ve ısrarcı oluşu çocuğu pasif direnmeye götürür. Çok karışan çok söylenen ayrıntılar üzerinde çok duran bir anne çocuğunu böyle bir savunma yoluna kolayca iter. Kardeşler arasında ayırım yapılması da yine inatçılığı tetikleyen bir durum olabilir. Çocuklarda 2-3 yaş dönemlerinde gelişimsel olarak inatlaşma davranışı görülmektedir. Bunun nedeni çocukların bağımsız bir birey olduklarını, kendi tercihlerini kendilerinin yapabileceklerini kanıtlama çabasından kaynaklanmaktadır. Bu dönemdeki uygun olmayan anne baba tutumları çocuğun bunu bir alışkanlığa dönüştürüp ileriki yaşlarda da bu davranışları göstermesine neden olur.

Nasıl Davranılmalı?

Her şeyden önce bunu bir güç savaşına dönüştürmemek gerekir. İnatlaşmadan ya çocuk galip çıkar ve bundan sonra da her istediğini yaptırmaya çalışır ya da anne baba çözüm olarak şiddete başvurabilir. Sakin kalmaya çalışmak çok önemlidir. Anne babanın gerginliği çocuğun inatlaşmasının artmasına neden olur. İstediği şey bir ödül olarak kullanılabilir. İstenen bir davranışı yaptıktan sonra kendi istediğinin olacağı söylenebilir. İstediği şeyin neden yapılamayacağını anlatırken basit bir dil kullanmak ve isteğini yerine getiremediğiniz için üzgün olduğunuzu belirtmek, duygularınızı paylaşmak onu rahatlatacaktır. Kararlı ve tutarlı davranmaya özen gösterilmelidir.

Önce “hayır” dediğiniz bir şeye ısrarlar sonrasında “evet” dememek önemlidir. Çocuğa seçenek sunmak hem onu hem de sizi rahatlatacaktır. Seçenek sunmak çocuğa kararlarını kendisinin verebileceği mesajını verir ve inatlaşmaktan vazgeçmesini sağlar. Böylece siz de kendi istekleriniz arasından birinin tercih edilmesinden dolayı daha rahat hissedersiniz. Seçeneklerin az sayıda olması çocuğun daha kolay karar vermesini sağlar.

Zarar verme:

Saldırganlık insanda var olan bir dürtüdür. Bu dürtü yok olmaz veya tümüyle bastırılmaz ancak biçim değiştirir. Saldırganlığın sözel, fiziksel, pasif ve aktif olmak üzere çeşitleri vardır. Bebeklik döneminde amaçsız olan ağlama vurma gibi öfke tepkileri görülür. 1-4 yaşları arasında fiziksel saldırganlık daha çok görülürken, 4-5 yaşlarında ise sözel saldırganlık ifadeleri artar. Orta çocukluk döneminde çocukların saldırganlığı daha amaçlıdır.

Çocuk çok sert veya gevşek disiplinle yetiştiğinde bu davranış oluşabilir. Kendine güvensiz çocuk saldırgan davranışlar gösterebilir. Çocuğun engellenmesi ile saldırganlık oluşabilir. Saldırganlık kendine ve çevresine zarar verme şeklinde de görülebilir. Aile içerisindeki sorunlar, iletişim bozukluğu, sevgi yetersizliği, çocuğu suça teşvik edici davranışlar, örselenme, kendi dürtülerine engel olamama gibi nedenler saldırganlığın ortaya çıkmasına neden olur.

Nasıl Davranılmalı?

Aile içindeki dengesiz ve olumsuz ilişkilerden kaçınılmalıdır. Güven duygusu geliştikçe çocuk beklemeyi ve tepkisini dizginlemeyi öğrenir. Bu yüzden çocuğa güven aşılanmalıdır. Başkaldırma yerine uysal davranmanın kendi yararına sonuçlandığını gördüğünde saldırganlık davranışı azalır. Saldırgan dürtüyü boşaltmak için spor gibi çeşitli faaliyetlere çocuk yönlendirilmelidir. Okul ortamında çocuğun ilgi istek ihtiyaç ve gelişimsel düzeyine uygun programların yapılması, fiziksel ortamların hazırlanması ve materyal seçimi önemlidir.

Saldırgan çocuğa aktif olmasını sağlayacak hareketli oyunlar veya etkinlikler hazırlanmalıdır. Çocuğun kendi davranışını eleştirmesine ve empati kurmasına yönelik hikayeler oluşturmak ve bu hikayeleri çocuğa okumak yararlı olur. Saldırganlık davranışını pekiştirebilecek her türlü davranış biçiminden kaçınılmalıdır.

Korku ve fobi:

Korku çevresel tehlikeye karşı gösterilen normal bir reaksiyondur. Bebeklik döneminde yüksek gürültü, ani hareketler, tanımadığı insanlar ve hayvanlardan korkma şeklindeyken; okul öncesi dönemde trafik kazaları, yangın, ceza, hayali yaratıklar ve kabuslardan korkma görülür. Son çocuklukta ise vücutsal zararlar, TV’deki filmlerden etkilenme, okul başarısızlığı gibi korkular gözlemlenir. Anne babadan ayrılma çocuğu tedirgin eder, güvenini sarsar ve anne babanın onu terk etmesinden korkar.

Çocuklarını korku ile yetiştiren veya aşırı koruyucu olan ailelerin çocuklarında korku oranı daha fazladır. Çocuğun evde tanık olduğu çeşitli kavgalar, hastalık durumları, ameliyat olma, deprem, yangın, su baskını gibi doğal afetlerle karşılaşan çocuklarda da korku yoğun olarak görülür.

Nasıl davranılmalı?

Çocuğu disipline etmek için onun korktuğu durumlar kullanılmamalıdır. 2-3 yaş çocuklarının gerçekten korunmaya gereksinimleri vardır. Bu yüzden çocukların oyunlarının denetlenmesi, çeşitli tehlikelere karşı önlemler alınması gereklidir. Aşırı koruyucu olmak çocuğun karşılaştığı durumlarla başa çıkma becerisini geliştirmez ve çocuğu ürkek yapar. Çocuğun korkuları karşısında sert tepkilerden kaçınılmalıdır. Korkularından dolayı çocuğu ayıplamak, utandırmak, alay etmek ve korkunun üstüne gitmekten kaçınılmalıdır.

Çocuk oyundan ve arkadaştan yoksunsa buna olanak yaratılmalıdır. Çocuğun korkuları tanınmalı, bastırmamalı ve bir korku diğer bir korku ile yenmeye çalışılmamalıdır. Çocuğa korkularını yenme konusunda küçük adımlarla başlayarak destek olunmalıdır. Örneğin denizden korkan çocuğu sadece su ile barışmasını sağlamak için kumsalda küçük bir su havuzu yapılabilir.

Kaygı:

Korku ve kaygı birbirine çok yakın ancak farklı kavramlardır. Korku belli bir nesne ya da durumdan oluşurken, kaygıda daha çok nesne belirsizdir. Kaygılı çocuk gergin, endişeli ve duygusaldır. Kaygılı çocuk karşılaştığı yeni durumlarda fazla heyecanlıdır. Bu durum tırnak yeme, saçı ile oynama gibi bazı fiziksel davranışlar göstermesine neden olur. Kaygılı çocuk kurallara uymaya özen gösterir. Kendisine kızılmasına veya eleştiriye karşı duyarlıdır. Ayrıca çocuktaki kaygı fizyolojik bir rahatsızlığın sonucunda da oluşabilir.

Kendi gelişimsel uygunluğu içinde çocuklar pek çok kaygı yaşayabilirler. Ancak uygunluk yaşını çoktan aşmış ise o zaman geçici olmayan bir hal almış olabilir. Kaygı düzeyinin yüksek olması durumunda çocuklarda sosyal ortamlardan izole olma, iyi ilişkiler geliştirememe gibi güçlükler görülebilir. Bu durum çocuğu saldırgan yapabileceği gibi, içe kapanık, itaatkar ve çekingen de yapabilir.

Nasıl Davranılmalı?

Çocuğa kaygı veren ortamlardan kaçınılmalıdır. Kaygı durumunun organik kökenli bir rahatsızlık sonucu olup olmadığını belirlemek için tıbbi yardım almak gerekir. Çocuğun kendine olan güvenini arttırıcı faaliyetlerde bulunmasına destek olunmalıdır. Ailevi sorunların çocuktaki kaygıyı arttırdığı unutulmamalıdır. Kaygının nedenlerini araştırmak ve çocuğa anlayabileceği bir dille bu kaygıların önemli olmadığını açıklamak uygun olacaktır.

Aşırı çekingenlik/içe kapanıklık:

Duyguları ve haklı tepkileri ceza ile bastırılan kınama, suçlama ile karşılanan çocuklar zamanla kendilerine olan güvenlerini kaybeder, yanlış yapmamak için susmayı ve içlerine kapanmayı tercih ederler.

Nasıl Davranılmalı?

Sık sık çocuğa söz hakkı tanınmalı, her konuda duygularını ifade etmesi sağlanmalı, sık sık ne hissettiği ve düşündüğü sorulmalı, çocuğa değer verilmeli, konuştuğu zaman çocuk dinlenmeli, çocuğa karşı çok müdahaleci olunmamalıdır.

Tik:

Beden kaslarında istem dışı beliren aralıklı kasılmalardır. Örneğin; göz kırpma, baş ya da omuz oynatma, kaş kaldırma gibi. Tikler aşırı bir heyecan ve korku yaratan olaylar sonucu oluşabilir. Tiki olan çocuklar genelde tedirgin, kaygılı ve gergindir. Tikler genellikle kaygılı durumlardan kurtulmak amaçlı gerçekleşir. Tikler de kekemelik gibi dikkat çektikçe artış gösterir. Yüzdeki tikler büyük çoğunlukla ruhsal nedenlere bağlıdır. Ancak bütün bedene yayılan geniş hareketler biçimindeki tiklerde bedensel bir neden bulunabilir. Tikler çoğu zaman geçicidir. Ergenlik çağından önce sönerler.

Nasıl Davranılmalı?

Tiki olan bir çocukla konuşurken çocuğa sık sık tik davranışını yapmaması gerektiğini anımsatmak bu davranışın yapılma sıklığını attırır. Tiklerin çocukta gerginlik yaratması nedeniyle bu durumun kaynağını bulup çıkarmak ve düzeltici değişikliklere gitmek uygun olur. Çocuğa korku veren olaylar, ortamlar, durumlar kişiler ve nesneler belirlenmeli ve kaçınması sağlanmalıdır. Çocukla kurulan iletişimde çocuğun tikine çok fazla dikkat çekilmemelidir. Çocuğun gösterdiği tik davranışının alay konusu olmasına izin verilmemelidir. Tik davranışını engellemek amaçlı çocuğa özgüven kazandırılmalıdır.

Kekemelik:

Genellikle okul öncesi yaşlarda ortaya çıkar. Eğer herhangi bir organik bozukluğa bağlı değilse, psikolojik kökenlidir. Doğal afetler, trafik kazaları, hastalık ve ameliyatlar, bir kavgaya tanık olma, hayvandan korkma, sesle korkutulma gibi travmatik yaşantılar, aile içi sorunlar, boşanma ve ölüm, hatalı anne baba tutumları kekemeliğe neden olabilir. Psikolojik kökenli kekemeliklerin bir kısmı geçicidir, büyük bir çoğunluğu ergenlik dönemine kadar devam eder, bir kısmı ise 20 yaşlarından sonra azalır ancak dönem dönem yeniden ortaya çıkar.

Çocukluk döneminden sonra devam eden kekemelikler stres, kaygı ve heyecan nedeniyle zaman zaman artabilir. Çocuklarda da, kekemelik sürekli olmayabilir; kaygı ve heyecanla zaman zaman artabilir, bazen kısa sürelerle de olsa tamamen ortadan kalkabilir. Çocuklarda görülen psikolojik kökenli kekemelik, çocuğun çevresindeki kişilerin yanlış tutumlarıyla iyice kuvvetlenebilir ve pekişebilir.

Anne-baba bu konuda dikkatli davransa bile, çocuğun etkileşimde olduğu diğer aile bireyleri, okul arkadaşları, öğretmenleri ve komşuların yaptığı hatalar nedeniyle çocuğun kekemeliği artabilir veya kekemelik nedeniyle başka sorunlar ortaya çıkabilir.

Nasıl Davranılmalı?

Çocuk konuşurken, konuşması düzeltilmemelidir. Konuşmasını dinlerken sabırsız ve sinirli davranmamalı, başka şeylerle ilgilenilmemelidir. Konuşmasıyla alay edilmemeli, çocuk küçümsenmemelidir. Konuşmaları taklit edilmemeli, başkalarının taklit etmesi de önlenmelidir.

Dikkatini konuşmasına vermesi önlenmelidir; sık sık konuşturmak, güzel konuşmasını öğretmeye çalışmak gibi davranışlar, konuşma sorununun altını çizeceği için kekemeliği artırır. Kendine güven kaybını önlemek için diğer alanlarda yaptığı olumlu şeyler övülmeli, küçük sorumluluklar vererek yaptıkları onaylanmalıdır. Anne-baba olarak aşırı baskıcı ve koruyucu tutumlardan uzak durulmalıdır. Çocuk, kardeşlerle ve diğer çocuklarla kıyaslanmamalıdır. Çocuk sık sık eleştirilmemeli ve azarlanmamalıdır. Heyecanlandığı durumlarda sakinleştirmeye çalışılmalıdır. Başkalarına onun yanında kekemeliğinden söz edilmemelidir.

Yeme bozukluğu:

Yemek seçme, psikolojik nedenlerle yemeği reddetme gibi davranışlarla sıklıkla karşılaşılır. Anne babanın yedirmek için ısrarı, ödüllendirme ve ceza verme gibi zorlamalar çocuğun yeme alışkanlıklarını olumsuz yönde etkiler.

Nasıl Davranılmalı?

Çocuğun yediği miktar diğer çocuklarla kıyaslanmamalıdır. Önemli olan çocuğun ne kadar yediği değil nasıl gıdalarla beslendiğidir. Özellikle iştahı az olan çocuklarda besin kalitesi yüksek gıdalar verilmeye çalışılmalı, kesinlikle miktar için zorlanmamalıdır.

*Son olarak…

  • Çocuğun karşılaştığı sorunların hangi yaşta normal, kısa süreli ve geçici olduğunu tespit edilebilmesi için bilinçli ve bilgili olunmalı.

  • Davranışın bilinçli yapıldığı düşünülmemeli

  • Yaşanan sorun göz ardı edilmemeli

  • Sorunu gidermek amacıyla çocuğu eleştirme, küçümseme gibi uygun olmayan tavırlar gösterilmemeli

  • Sorunun kendiliğinden geçmesi beklenmemeli

  • Uzman yardımı alınmalı. Çocuk gelişimi ve eğitimi konusunda çok okuyan bilinçli aileler bile bu tip sorunları fark etmekte güçlük çekmektedirler. Bu nedenle tüm anne-babaların kişilik gelişiminde çok önemli olan 0-6 yaş döneminde sıklıkla çocuklarının gelişimlerini kontrol ettirmek, anne-babanın farkına varamadığı bir sorun olup olmadığını öğrenmek ve ortaya çıkabilecek olası uyum ve davranış bozukluklarına karşı önlem almak için bir uzmana başvurmalarında yarar vardır.

Duygu Çataltaş Sıpçıkoğlu

Pedagog / Psikolojik Danışman

(Aralık 2014)