Yaşamın ilk yılı bebeğin anneye her yönüyle bağımlı olduğu bir dönemdir. Çocuk yürümeye ve koşmaya başladığında ise kendi başına hareket etme, bağımsız olma isteği içinde olmasına rağmen anneyi etrafında görmekten, onun yanında olmaktan hoşlanır. Sosyalleşme becerisinin kazanıldığı 3 yaşa kadar çocuklar bir taraftan anneden ayrışmaya çalışırken bir taraftan da bağımlılığı devam ettirirler. 3 yaşa kadar görülen bu bağımlı ilişkinin bu yaştan sonra azalması, ilişki boyutunun bağımlılıktan bağlılığa dönüşmesi beklenir. 3 yaş itibariyle azalması beklenen bağımlılığın toplumumuzda uzun yıllar devam ettiğini, hatta çocuk sahibi birçok yetişkinin kendi annelerine olan bağımlılıklarının sürdüğünü görüyoruz. Ayrışma sürecinin beklenen zamanda gerçekleşmemesi, bağımlılığın devam etmesi durumunun anne baba tutumlarından kaynaklandığı söylenebilir. Bağımlılık geliştiren çocukların annelerinin aşırı koruyucu, babalarının ise daha uzak davrandıkları ya da her iki ebeveynin de aşırı korumacı tutum sergiledikleri bilinmektedir. 2 yaşından itibaren çocuklar bazı işleri kendi başlarına yapmak isterler ve bu konuda ısrarcı davranırlar. Yaşına uygun olarak çocuğun bazı işleri kendi başına yapması için fırsat tanımak ve çocuğu desteklemek gerekir. 3-4 yaş çocukları kendi başlarına ya da az destekle yemek yemek, giyinmek, oyuncaklarını toplamak, el yüz yıkamak, tuvalet ihtiyacını uygun şekilde gidermek gibi işleri yapabilirler. Bu becerilere sahip olan bir çocuğa işini kendi başına yapması konusunda izin vermemek, onun yerine her şeyi yapmak çocuğun anneye olan bağımlılığını arttırdığı gibi özgüvenini de olumsuz yönde etkiler. Bağımlı çocuk annesinin eteğinden ayrılmaz, annenin tuvalete gitmesine bile dayanamaz, kısa süreli de olsa yalnız kalamaz, güvensiz ve ürkek davranır, yaşıtlarıyla ilişki kurmakta zorlanır, sürekli ağlayan, mızıldanan bir çocuk haline gelir.
3 yaşa kadar normal kabul edilen bağımlılığın bu yaştan itibaren azalması beklenir. Bu yaştan sonra devam eden bağımlılık durumlarında anne babaların her şeyden önce çocuklarının artık bakıma muhtaç bir bebek değil de büyümekte olan bir birey olduğunu kabul etmeleri gerekir. Kendi başına yapabileceği işler konusunda desteklemek, yol göstermek, yapabileceği konusunda ona güven vermek, isteklerini dile getirmesi konusunda fırsat vermek gerekir.
Çocuklar bebeklik döneminden itibaren kısa sürelerle anneden ayrı kalabilirler. 3-4 yaşlarında ise gün boyu anneden ayrı kalabilir, hatta zorunlu durumlarda birkaç haftalığına bile anneden ayrı kalmaya dayanabilirler. Bağımlılık özelliği gösteren çocuklar ise ev içerisinde bile anneden ayrı bir odada durmakta, kendi başına oyun oynamakta zorlanır. Ayrılık korkusu sanıldığının aksine sadece çalışan annelerin çocuklarında görülmez. Uygun bir dille anlatıldığında çocuklar annelerinin işe gitmeleri gerektiğini ve akşam eve geri döneceklerini anlar ve kabullenir. Her çocuk annesinin yanından ayrılmasından huzursuz olur, geri dönüp dönmeyeceği konusunda endişe yaşar. Bağımlılık özelliği devam eden çocuklarda bu endişe diğer çocuklara oranla daha yoğun yaşanmaktadır. Çocuğun kısa sürelerle tanıdığı, güvendiği kişilerle kalmasını sağlamak, nereye gidileceği ve ne zaman dönüleceği konusunda doğru bilgi vermek, gerekirse bunu saat üzerinde göstermek, koşullar uygunsa sizi arayabileceğini söylemek çocuğun anneden ayrı kalmayı öğrenmesini kolaylaştıracak yöntemlerdir.
Anneden ayrılmakta zorlanan çocuklar yuvaya gitmekte ve uyum sağlamakta da zorlanmaktadır. Yuva çocuğun sadece bakıldığı ya da oyun oynadığı bir ortam değil, sosyalleşme becerisinin geliştiği, kurallara uymayı, yaşıtlarıyla ilişki kurmayı, paylaşmayı öğrendiği sosyal bir ortamdır. Özellikle bağımlılık özelliği devam eden çocukların yuvaya gitmeleri bu bağımlılığın azalmasını sağlamaktadır. Ancak burada yine anne baba tutumları önemli rol oynar. Anne babalar öncelikle yuvanın sosyal öğrenme ortamı ve çocuğun sosyal gelişiminde önemli rolü olduğunu kabul etmelidirler. Annesinden hiç ayrı kalmamış bir çocuğun bir anda hiç tanımadığı bir ortama girmesi ve orada kalması çok zordur. Yuvaya başlama düşüncesi oluştuğunda en azından birkaç ay öncesinden çocuğun kısa sürelerle tanıdığı kişilerin yanında kalmasını sağlayarak işe başlayabilirsiniz. Bunun mümkün olmadığı durumlarda ise yine birkaç ay öncesinden çocuğa yuva ortamını, orada yapılacak faaliyetleri anlatmak, yuvaların önünden geçerek nasıl bir yer olduğunu göstermek, farklı yuvaları ziyaret ederek kısa sürelerle oynamasını sağlamak çocuğun yuvayı tanımasını sağlayacak etkinliklerdir. Yuvaya başladığı dönemde de onu ne zaman yuvaya götüreceğinizi, ne zaman ve kimin alacağını etkinliği belirterek söylemek, gün içerisinde yuvada neler yapacağını anlatmak önemlidir. Özellikle yuvadan alma saati konusunda doğruyu söylemek ve buna mümkün olduğunca uymak çocuğun güven duygusunun gelişmesi açısından çok önemlidir. Ayrılma korkusu yaşayan birçok çocuk yuvaya gitmemek için çeşitli yollar dener. Ağlama, karın ağrısı, kusma bu yaşlarda en sık görülen belirtilerdir. Bu tepkiler karşısında çocuğu yuvaya göndermemek yuvaya alışmayı zorlaştıracağı gibi bağımlılığı da pekiştirecektir. Bu noktada kararlı ve sakin olmak, ağladığı ya da kustuğu için tepki göstermemek, fiziksel bir problem olmadıkça yuvaya gitmesini sağlamak, yuvanın kapısında yaşanan ayrılma törenlerini uzatmamak gerekir. Ayrılık endişesinin okul öncesi dönemde halledilmediği durumlarda benzer durumların okul döneminde görüleceği unutulmamalıdır.
Anne babalar kendilerine bağımlı çocuklar yetiştirmek istiyorlarsa şunları yapmalıdırlar:
Her işi çocuğun yerine yapın.
O dile getirmeden isteklerini anlayın ve yerine getirin.
Büyüdüğünü kabullenmeyip hala bir bebekmiş gibi davranın.
Becerilerinin gelişmesi için fırsat tanımayın.
“Yapamazsın, beceremezsin” diyerek kendi başına yapmakta ısrar ettiği etkinlikleri (yemek yemek gibi) engelleyin.
Yürüyebildiği halde bebek arabasında ya da kucağınızda taşıyın.
Sürekli “aman, dur, düşersin” gibi ibareler kullanın.
Yanınızdan hiç ayırmayın, tanıdığı kişilerle kalmasına izin vermeyin.
Bunları yaptığınızda emin olun ki çocuğunuz ömür boyu size bağımlı olacak, siz
olmadan hiçbir şey yapamayacaktır.
Duygu Çataltaş Sıpçıkoğlu
Pedagog / Psikolojik Danışman
(Mayıs 2008)