Sevdiğimiz bir kişinin ölümünden sonra çok fazla acı çekeriz. Hayatımızdan değer verdiğimiz, onsuz olamayacağımızı düşündüğümüz, çok sevdiğimiz biri artık yok. Belki de yaşadığımız en büyük acı sevilen kişinin ölümünün ardından yaşanandır. Ya da sevilen kişinin yitiminin ardından verilen doğal bir tepkidir, onsuz hayata yeniden uyum sağlamak için geçen zamandır. Çok sevdiğim bir benzetme var, yas tutmayı bir çeşit yara metaforuyla anlatır.
Der ki, yitimin ardından yaşadığımız acı vücudumuzda oluşan bir yaraya benzer. Düştüğünüzü düşünün ya da bir yerinizde derin kesik yaraları oluşturacak bir kaza geçirdiğinizi. İlk başlarda canınız ne kadar çok yanar değil mi? Dokundukça, bir yere yanlışlıkla dahi olsa değdiğinde nasıl acıtır. Fakat o yaraya bakmaya gönüllü olursanız eğer, temizler, krem sürer, iyileşmesi için elinizden geleni yaparsanız yavaş yavaş kapanmaya başladığını görürsünüz. Yavaş yavaş kabuk bağlar, bu sürede dahi biraz kaşındırır rahatsız eder ama sonrasında kabuk düşer, iyileşir ve geriye sadece izi kalır.
Yara gibi yas süreci de iyileşir. Zaman geçtikçe eskisi kadar canınızın yanmadığını görürsünüz. Bu demek değil ki sevdiğiniz kişiyi unuttunuz, onun hatırasına saygısızlık ediyorsunuz veya ona ihanet ediyorsunuz. Yas sürecinde öyle yapıyormuşsunuz gibi hissetmekte hiçbir sorun yoktur. Fakat gerçek olan hissettiğiniz ihanet, saygısızlık veya unutma değildir. Bu yasın doğası. Yitimin ardından yaşama uyum sağlamak için yaşanan bir süreç, o kişiyi unutmuyorsunuz! Sadece artık onsuz bir dünyada yaşadığınızı kabul ediyor ve anılarının hep sizinle beraber olduğunu görüyorsunuz demektir.
E. Kübler -Ross yasın 5 aşamayla birlikte yaşandığını söyler: İnkâr, öfke, pazarlık, sıkıntı ve kabul şeklinde. Genelde yasa uyum sağlarken bu süreçleri sırasız olarak yaşadığımızı belirtir.
İnkâr sevdiğimiz kişinin öldüğünü kabul etmediğimiz. Bunun aslında bizim başımıza gelmediğini düşündüğümüz, hala size bir rüyaymış gibi geldiği anlardır. Öfke, durumdan dolayı yaratıcıya, kendinize veya ölen kişiye karşı yaşadığınız öfkedir, kaybın gerçekliğini kabullendikten sonra, kişinin ölümü için neden ve bu olayda sorumlu aramaktır. Pazarlık evresinde, çaresizlik ve umutsuzluk duygularını yoğun bir şekilde yaşarız, sevilen kişinin öldüğü gerçeğini, yokluğunu değiştirebileceğini düşünürüz. Depresyonda ise yaşama istediğimizi kaybeder ve ölüm hakkında sıkça düşünürüz. Bu evre kaybın gerçekliğinin yavaşça içimize işlediği zamanlardır. Son olarak da kabul, gerçeği kabullenip hayatımıza devam eder ve sosyal işlevselliğimizi sürdürür, işte ve ilişkilerimizde yeniliklere yatırım yapmaya başlarız. Bu evre ölen kişinin ardından yeni hayatımızı nasıl yaşayacağımızı öğrendiğimiz, onunla olan anılarımıza minnet duyduğumuz yerdir.
Sağlıklı bir yas süreci son bulduğunda, ölümle yaşamayı öğrenmişiz demektir. Ama bazen yaraya bakmadığımızda mikrop kapar. Yas daha karmaşık bir hal alır. Acıyı yaşamadığımızda acı sistemimizde hapsolur ve hayatımızın diğer yönlerini de etkilemeye başlar. Ölen kişi hakkında konuşulmadığında, resimlerine bakmaya tahammül edemediğinizde, ölümün üstünden uzun süre geçmesine rağmen acıyı ilk günkü gibi hissetmeye devam ettiğinizde lütfen bir uzmanın kapısını çalın çünkü bu işaretler yasınızın sağlıklı bir şekilde sonlanmadığına, yaranızın iltihaplanmış olduğuna işaret eder.
Nil Topaloğlu
Klinik Psikolog
コメント