Travma Sonrası Stres Bozukluğu'nun tedavisinde en yaygın kullanılan terapi
ekollerinden birisi bilişsel davranışçı terapilerdir. Bilişsel davranışçı terapide genel amaç,
travmatik olayı tanımlamak, işlemlemek, bunun üzerinde gerçekçi bir bakış açısına ulaşmak, kişinin önceki yaşamına geri dönmesine yardım etmek ve yaşadığı problemlerde işlevsel olmayan düşünce, duygu ve davranışlarını değiştirebilmektir.
Bilişsel terapide tüm hastalar için geçerli olan ilkeleri şu şekildedir:
1-Hedef yönelimli ve problem odaklıdır.
2-İşbirliğini vurgular ve hastanın da katılımını gerektirir.
3-Başlangıçta, ‘şimdi’yi vurgular.
4-Eğitime dayalı bir terapidir.
5-Sınırlı-süreli olmayı hedefler.
6-seanslar yapılandırılmıştır.
7-işlevsel olmayan düşünce ve inançların değiştirilmesi öğretilir.
Tüm psikolojik bozuklukların altında yatan ortak mekanizma, hastanın ruhsal durumunu ve davranışlarını etkileyen çarpıtılmış/işlevsel olmayan düşüncelerdir. Bu düşüncelerin gerçekçi bir şekilde yeniden değerlendirilip değiştirilmesi, duygularda ve davranışlarda düzelmeye yol açar. Daha kalıcı düzelmeler ise, hastanın işlevsel olmayan temel inançlarının değiştirilmesine bağlıdır.
Bilişsel terapiler, kişiyi eğitmeyi, olumsuz düşünce, inanç ve varsayımları tanımlamayı ve izlemeyi, bu alandaki bilişsel çarpıtma hatalarını bulmayı ve gerçekçi ya da kişiye yararlı şekilde değiştirmeyi amaçlamaktadır. Yapılandırılmış, soruna odaklı, işbirliğine açık, zamanla sınırlı yaklaşımlardır. Terapi, doğrudan travma sonrası korku ve diğer olumsuz duygularla ilişkili düşünce ve inançları ele alan bir yaklaşımdır. Bilişsel terapinin kökeninde, olayın kendisinin değil yorumlanış biçiminin duygusal durumumuzu belirlediği görüşü yatar. Bu yüzden, hatalı düşünceler patolojik yanıtlara yol açmaktadır. Kullanılan teknikler, TSSB’de ve depresyonun eşlik ettiği travmatik streste etkili olarak kullanılır. Suçluluk, yabancılaşma, duygusal küntleşme, inanç kaybı, öfke gibi belirtilerde etkilidir.
TSSB hakkında çeşitli bilişsel terapi yaklaşımları mevcuttur, bunların paylaştığı
ortak kısımlar vardır: travmatik olaya yüklenen anlamın kendisi, TSSB gelişimi ve sürmesinde olayın objektif özelliklerinden daha etkilidir. TSSB’yi çözmede, deneyimlerle ilişkili işlevsel olmayan ya da negatif yüklemelerin yeniden gözden geçirilmesi etkilidir. Çoğu bilişsel terapi bilişsel yeniden yapılandırmayı kullanır; bu teknik tanımlama, keşfetme ve yaygın-belirsiz-aşırı inançların yeniden gözden geçirilmesini içerir. Kendini zayıf ve yetersiz olarak görmek, dünyayı tehlikeli bir yer olarak görmek, diğer insanları güvenilmez olarak görmek, terapinin sıklıkla odaklandığı şeylerdir.
Kişiler yaşadıkları acıyla yeterince başa çıkamadıklarını düşünüp suçluluk ve utanç hissederek toplumdan uzaklaşabilirler. Tüm değer yargılarını yitirmiş olabilirler. Başkalarının önünde ağlamanın zayıflık olabileceğini düşünüp duygularını bastırabilirler.
Güvenlik duygularını yitirip şüpheci, güvensiz ve çaresiz olabilirler. Yabacılaşma duygusu
gelişebilir. Bu tür bilişsel çarpıklıkların anlaşılması ve değiştirilmesi, yani bilişsel yeniden
yapılandırma terapinin temel noktalarından biridir. Öncelikle; aşırı genelleştirme,
kişiselleştirme, ya hep ya hiç tarzı düşünme, düşünce okuma, gelecekten haber verme, seçici algılama, çıkarsama, tehlikeyi aşırı abartma gibi hatalı ve çarpık düşüncelerini nasıl
tanıyabileceği gösterilir. Daha sonra, kişiye bu olumsuz düşüncelerini destekleyen ve
desteklemeyen verileri değerlendirmeleri, daha uygun bir düşünce tarzı geliştirmeleri ve baş etmeye çalışmaları öğretilir.
Travmatik olayın nedenini kendisine atfeden, diğer durumlara genelleştiren ve bunları süreğen olarak yorumlayan kişilerin daha fazla depresif hissettiği gözlenmiştir. Böyle birisi terapide, kendisini zayıf gören, suçluluk ve değersizlik duyguları içinde olan bir kişi olarak karşımıza çıkabilir. Terapi süresince, bu atıfların gerçekçiliği ve işlevselliği üzerinde durulması gereken bir konudur. Temel varsayımların zarar görmesinin travma sonrası stres bozukluğuna zemin hazırladığı düşünülmektedir. Öncelikle terapide, danışanla kurulacak güven ilişkisi, kişiye kaybettiği bu güven duygusunu kazandırır. Bu güven ilişkisi içinde kişiye dünyanın ne tamamen güvenli ve adil bir yer, ne de tamamen güvensiz ve adaletsiz bir yer olduğu bakış açısını kazandırmaya çalışırız. Çünkü her iki uç da gerçekçiliğe ait olmayan bir yanılsamadır. Geçmiş yaşantılarımız sonucu sevilmediğimize, değerli ya da yeterli olmadığımıza, önemsenmediğimize yönelik oluşan temel inançlarımızı ve gündelik yaşantıda bunlarla ilişkili olan otomatik düşüncelerimizi güvende hissettiğimiz bir ilişki içinde fark edip değiştirmek her zaman mümkündür.
Gonca Bilgiç
Uzman Psikolog
Comments