top of page

Ruhsal Travma ve Bilişsel Davranışçı Terapi

Ruhsal travma, kişinin yaşamında başa çıkma yeteneğini aşan ve yeniden uyum

sağlamasını gerektiren zorlayıcı olaylardır. Ruhsal travmada olayın niteliği kadar kişinin

yaşadığı olaya verdiği tepkiler ve sonrasında bu durumu nasıl anlamlandırdığı da çok

belirleyicidir. Literatüre baktığımızda, bir olayın ruhsal travma olarak adlandırılabilmesi için

kişinin yaralanma, ölüm ya da bunların tehdidine maruz kalması, olayın ani ve beklenmedik şekilde meydana gelmesi, sürekli olarak tekrarlanan ve yeniden yaşantılanan bir olay olması, kişinin o sırada yoğun bir korku, dehşet ve çaresizlik duygusu yaşaması beklenmektedir. Bu tanım dışında, insan eliyle ya da doğal yollarla meydana gelen pek çok travma türü olduğu gibi doğrudan travmaya maruz kalmayıp olaya tanıklık etme şeklinde ikincil olarak yaşanan travmalar da söz konusudur.


Ani ve beklenmedik şekilde gerçekleşen bu travmatik olaylardan sonra kişinin verdiği

tepkiler zihinsel ve bedensel olarak uyum sağlama, başa çıkma ve anlam verme çabalarının bir sonucudur. İnsanlar benzer travmaları yaşamalarına rağmen aynı olaylara farklı reaksiyonlar verebilmektedir. Bunun nedenlerini anlamak için kişilerin yaşadığı olaya nasıl bir anlam verdiğine, olayın öncesinde ve sonrasındaki yaşantısında sosyal destek ve başa çıkma mekanizmalarının nasıl devam ettiğine bakmamız fayda sağlayabilir. Ruhsal travmadan sonra genelde en sık görülen tepkiler; travma anılarının yeniden yaşanması, travmaya eşlik etmiş uyaranlardan kaçınma ve donma tepkileri verme, artmış uyarılmışlık belirtileri gösterme şeklinde 3 ana başlık altında toplanmaktadır. Yeniden yaşantılama konusunda; kişi olayı elinde olmadan tekrar tekrar anımsayabilir, olayla ilgili kabus veya sıkıntılı rüyalar görebilir, kişi o ‘an’ı sanki tekrar yaşıyormuş gibi hissedebilir. Kaçınma ve küntleşme konusunda; travmatik olayla ilgili duygu, düşünce ve konuşmalardan kaçınmak için özel bir çaba harcar, bu olayı hatırlatan yer ve kişilerden kaçınır, sevdiği etkinliklere karşı ilgisini kaybedebilir. Aşırı uyarılmışlık halinde ise; uykuya dalma ya da uykuyu sürdürmede güçlük yaşar, sürekli tetikte olma hali içinde olabilir, çabuk irkilip çabuk sinirlenebilir, dikkatini toplamakta, işlerini bitirmekte güçlük yaşayabilir.


Travma sonrasında olaya maruz kalan kişilerin öğrenmek istediği ilk şey sorununu

anlamak ve ne yapılacağını bilebilmektir. Bu nedenle, başlangıçta kişiye yaşadığı durumu

tanıdığımızı anlatmak kişiye anlaşıldığını hissettirmek açısından gereklidir. Ayrıca, başına

gelen rahatsızlığın belirtileri ve tedavileri hakkında bilgi vermek, gerekirse bu konudaki

bilimsel gelişmelerden haberdar etmek fayda sağlamaktadır. Buradaki amaç; kişileri sadece mağdur konumunda tutmayıp yaşamlarını yeni baştan düzenleyebilecekleri ve bu konuda aktif olup güç ve kontrolü ellerine alabilecekleri yönünde cesaret vermektir. Travma sonrası yaşanan sorunların olağanüstü durumlara verilen olağan ve anlaşılabilir tepkiler olduğunu, aynı zamanda birçok kişide görülebildiğini açıklamak, yalnız olmadığını belirtmek de başlangıçta dikkat edilmesi gereken konulardandır. Travmatik olaylarla ilgili kişiye tedavi aşamasının başında yapılan psikoeğitim ve bilgilendirme eş zamanlı olarak terapist ve danışan arasındaki güven ilişkisini de sağlayacaktır.


Travma sonucunda kişiler, genetik ve aile yapısıyla ilgili etkenler, travmanın tipi,

şiddeti, yaşanma biçimi ve diğer birçok etkene bağlı olarak çeşitli tepkiler verebilmektedir.

Kişinin travma sonrası yaşanan duygusal reaksiyonlarının belirli bir süreyi geçmesi, başa

çıkma yetisini aşması ve travmatik olayı duygusal açıdan işlemleyememesi durumunda akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, uyum bozuklukları, disosiyatif kimlik bozukluğu gibi birden çok psikiyatrik rahatsızlık ortaya çıkabilmektedir. Bu rahatsızlıkların direkt olarak travma olayının etkisi ile ortaya çıktığı düşünülmekte olup iyileştirilmesi ve kişinin yaşamına uyumlu ve işlevsel olarak devam edebilmesi için BDT, psikodinamik psikoterapi, EMDR gibi farklı ekollerde yaklaşımlarla tedavi olanağı sunulmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda, TSSB tedavisinde, travma odaklı bilişsel davranışçı terapinin diğer terapilerden daha etkili olduğu yönünde sonuçlar bulunmaktadır. Bu nedenle birçok tedavi kılavuzu bilişsel davranışçı terapi uygulamalarını birinci basamak tedavi seçenekleri arasına almıştır.


Travmatik bir olay, kişinin dünyayla, kendisiyle ve geleceği ile ilgili varsayımlarını

yerinden oynatmaktadır. Bir çok kişide travma sonucu değersizlik, güçsüzlük, suçluluk gibi duygular tetiklenmekte ve kişi yaşanan olay sonrasında kendisi ile ilgili olumsuz inançlar geliştirebilmektedir. Kişi travmatik olayın kendisi için anlamından dolayı hiçbir şekilde hatırlamak istemez ve düşünmekten kaçınır. Kaçınma davranışı TSSB oluşumundaki en önemli faktörlerden birisidir. TSSB’nin bilişsel-davranışsal terapisindeki anahtar nokta, o kabullenilmez, korkutucu, anlaşılamayan ve kaçınılan travmatik olayın güvenli bir alanda ve güvende hissettiği bir kişiyle birlikte başa çıkabileceği bir hale dönüştürülerek kişinin yaşantısına entegre edilmesi, aynı zamanda kişinin iç ve dış dünyasında başa çıkma kaynaklarının ve gücünün kendisinde saklı olduğunu fark etmesidir.


Gonca Bilgiç

Uzman Psikolog/Ruhsal Travma Uzmanı

Comments


bottom of page