Ergenlerde Riskli Davranışlar
- Duygu ÇATALTAŞ SIPÇIKOĞLU
- 15 May
- 2 dakikada okunur
Ergenlik dönemi, bireyin çocukluktan yetişkinliğe geçiş yaptığı; fiziksel, zihinsel ve duygusal değişimlerin yoğun olarak yaşandığı karmaşık bir evredir. Bu dönemde kimlik arayışı, bağımsızlık isteği ve çevresel etkilerin baskısıyla ergenlerde çeşitli riskli davranışlar ortaya çıkabilir. Madde kullanımı, intihar girişimi, kendine zarar verme, erken yaşta cinsellik, dijital bağımlılık ve okul terkleri bu davranışlar arasında yer alır. Bu davranışların ortaya çıkmasında aile tutumları, akran etkileri, benlik saygısı düzeyi ve psikolojik destek mekanizmalarının önemi büyüktür.
Riskli Davranışların Nedenleri ve Yaygınlığı
Ergenlik döneminde görülen riskli davranışların çeşitli psikososyal nedenleri vardır. Bunlar arasında:
Kimlik arayışı: “Ben kimim?” sorusuna yanıt arayan ergenler, çeşitli sosyal rolleri deneyimleyebilir.
Akran baskısı: Ait olma ihtiyacı, bireyin kendi değerlerinden sapmasına neden olabilir.
Duygusal dalgalanmalar: Hormonal değişimler, yoğun duygularla başa çıkmayı zorlaştırabilir.
Merak ve sınırları zorlama isteği: Yeni deneyimler arayışı, tehlikeli davranışlara yöneltebilir.
Yapılan araştırmalar, bu davranışların yaygınlığının özellikle dijital çağda daha da arttığını göstermektedir. Madde kullanımı, sosyal medya bağımlılığı, kendine zarar verme gibi davranışlar, gençlerin hem ruhsal hem de fiziksel sağlığını tehdit etmektedir.
Benlik Saygısı ve Psikolojik Dayanıklılık
Ergenin benlik saygısı, riskli davranışlarla mücadelede önemli bir koruyucu faktördür. Kendini yeterli ve değerli hisseden bireylerin zararlı eğilimlerden uzak durdukları gözlenmiştir. Özellikle akran desteği, akademik başarı ve sosyal beceriler benlik algısını olumlu yönde etkiler. Ancak dış görünüşteki değişimler, okul başarısızlıkları veya aile içi çatışmalar, bu benlik algısına zarar verebilir.
Kendine Zarar Verme ve İntihar Eğilimleri
Ergenlik döneminde bazı gençler duygusal acılarını fiziksel acıya dönüştürerek kendine zarar verme davranışları sergileyebilirler. En yaygın biçimleri kesme, yakma, kendini çimdikleme ya da zararlı maddeler yutma şeklindedir. Bu davranışlar genellikle intihar amaçlı değildir; ancak uzun vadede intihar riskini artırabilir. Kendine zarar verme davranışı genellikle:
Aileyle duygusal kopukluk,
Akran gruplarına aidiyet arzusu,
Depresyon, kaygı bozukluğu ya da travmatik geçmiş,
Endorfin “yüksekliği” ile stres azaltma amacıyla ortaya çıkar.
Araştırmalar, kendine zarar veren ergenlerin duygusal düzenleme becerilerinde yetersizlik yaşadıklarını ve bu davranışı başa çıkma mekanizması olarak kullandıklarını ortaya koymaktadır.
Aile Tutumu ve İletişim
Aile, ergenin ilk sosyal çevresidir ve davranış gelişiminde en temel rolü üstlenir. Aile tutumlarının ergenin riskli davranışlara yönelip yönelmeyeceği üzerinde belirleyici etkisi bulunmaktadır:
Demokratik aile ortamı: Açık iletişim ve karşılıklı saygıya dayalı bu yapı, ergenin kendini güvende hissetmesini sağlar.
Otoriter ve ilgisiz aile tutumu: Ergenin dışsal etkilere açık hale gelmesine ve zararlı gruplara yönelmesine neden olabilir.
Ergenin duygularını ifade edebileceği, empatik bir ortam sunan aile yapıları, psikolojik sağlamlık gelişimine de katkı sağlar. Ayrıca ebeveynlerin kendi gençlik deneyimlerini paylaşmaları, duygusal bağ kurmada etkili olabilir.
Uzman Desteğinin Önemi
Riskli davranışlar yalnızca bireysel ya da ailesel değil; aynı zamanda profesyonel müdahale gerektiren toplumsal bir sorundur. Bu bağlamda:
Rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetleri, okul ortamında erken müdahale açısından kritik rol oynar.
Psikoterapi ve aile terapisi, hem bireysel hem de ailevi boyutta duygusal düzenlemeyi destekler.
Psikiyatrik destek, depresyon, kaygı bozuklukları, yeme bozuklukları ve bağımlılıkla mücadelede gereklidir.
Uzmanlar, ergenin duygusal ihtiyaçlarını belirleyerek uygun başa çıkma stratejileri geliştirmesine yardımcı olur.
Sonuç ve Öneriler
Ergenlik dönemi zorlu, ancak sağlıklı destek mekanizmalarıyla yönetilebilecek bir gelişim evresidir. Riskli davranışların önlenmesi ve erken müdahale için aile, okul ve uzmanlar arasında koordineli bir iş birliği gereklidir. Ailelerin ergenleri yargılamadan dinlemesi, duygusal ihtiyaçlarına duyarlı olması ve gerektiğinde profesyonel yardım alması; gençlerin sağlıklı bir birey olarak yetişmesine önemli katkı sağlar. Unutulmamalıdır ki, bu dönemde yaşanan krizler geçicidir; fakat sağlanan destek, yaşam boyu sürecek olumlu etkiler bırakabilir.
Yorumlar